16 Aralık 2016 Cuma

Elif Şafak-Aşk (Kitap)



‘’Her yazar daha çok kişi tarafından okunmak ister. Edebiyatın fanus içinde yaşamasına,edebiyatçıların tutucu ve içine kapalık hallerini benimsemiyorum’’ diyor Elif Şafak. 
Kitap 40 yıl boyunca iyi bir ev kadını ve anne olarak hayatını devam ettiren Amerikalı Ella’nın editör asistanının asistanı olarak başladığı iş hayatına kendine verilen ilk görevle içsel bir yolculuğa girişmesiyle başlıyor. Esrarengiz bir yazarın ‘Aşk Şeriatı’ adlı kitabını okuma ve raporlama görevini üstlenen Ella bu sayede yeni bir kapıdan içeri girip Sufilikle tanışıyor. Ve roman Şems ile Mevlana arasındaki aşka odaklanıyor.
Bugün ile geçmiş arasında gidip gelen kitapta Şafak, Mevlana ile Şems’in hikayesini hem onların hem çevresindekilerin yorumlarıyla anlatıyor. Bu anlatı sırasında okuru Sufilik’le de tanıştırıyor. Sufilerin yolunu ayrıntılarla anlatan Şafak, hikâyeyi anlatırken o dönem Konya’sında yaşananlara da göz atıyor. Günümüze dönerek o günlerle bugün arasında bağ kuruyor. Bugünün sorularını kendi görüşünü katmadan roman kahramanlarının hikâyeleri ve Şems’in 40 Altın Kuralı’yla cevaplıyor. O sorulara gelince; elbette en önemlisi dindarlık ve inanç arasındaki fark. Dindar olmak ile inançlı olmak arasındaki farkı Şems ve Mevlananın sözleriyle okura anlatan Şafak, günümüzün kutuplaşmalarına çözümü de inancın özündeki ‘aşk’ı bulmak olarak gösteriyor.


Elif Şafak eserleri yirmiden fazla dile çevrilmiş, uluslararası başarıya sahip, az sayıdaki değerli kadın yazarlarımızdandır. En büyük çıkışını 2009 da yayınlanan Aşk adlı Romanı ile yapar. Aşk’ın pembe kapaklı baskısını erkeklerin almadığını fark edince, gri kapaklı maskülen versiyonun çıkartılmasına karar verecek kadar gözlemci ve aksiyoner. Aşksız geçen hayat beyhude yaşanmıştır diyen Elif Şafak; ‘Aşk’ adlı yeni romanında Mevlana ile Şems’in ‘aşk’ını merkeze alıyor. Dünden kıssalar alıp günümüz insanına her şeyin ‘aşk’la başladığını anlatıyor. Mutasavvıfların dediği gibi, ‘Ah min-el aşk’, yani aşktan bu yana, yani aşk bir milat, başlangıç, bir öte boyut... 
Kitaba da ‘Aşk’ adını veren Şafak romanında günümüz ile 1200’lerin Konya’sı arasında köprüler kuruyor. Roman içinde roman olarak da nitelenebilecek ‘Aşk’ta Şafak pek çok insanın öyküsüne dalıyor.
(Kitabın içinden sayfa 35)
"Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu,kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikayeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hala ham, hala aşkta bir çocuk gibi toy...
"Hamuş" derdi Mevlana kendine. Yani suskun. Düşündün mü hiç, bir şairin hemde namı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın nasıl olupta kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kainatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan'ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
Mesnevi'yi şerhedenlerin çoğu bu ölümsüz eserin "b" harfi ile başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi "Bişnev!"dir. Yani "Dinle!" tesadüf mü dersin ismi "suskun" olan bir şairin en kıymetli yapıtına "Dinle!" diye başlaması. Sahi sessizlik dinlenebilir mi? 
Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. "Neden?" diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla. Çünkü öyle hakiketler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder